neden best of 2014'e giremediler? #workinprogress






chef, çok keyifli bir seyirlik olmasına rağmen best kelimesiyle aynı cümle içinde kullanasımı getirmeyen bir filmdi. ama yine de tavsiye etmekten geri durmuyorum.


ülkemizin medar-ı iftiharı nuri bilge ceylan'ın kış uykusu, bir başyapıt olarak anılmak için gerekli tüm öğelere sahip olsa da, başrolüne oturttuğu karakterlerin yapmacıklığından, sığ gösterişliliğinden belki de, içimdeki hassas tellere dokunmadı. yer etmedi.
bu listeyi geçen sene yapmış olsaydım bir numarada mavi en sıcak renktir olacaktı. şimdi içimdeki hassas teller filan deyince onu hatırladım. ben sinemada duyguları bunca harekete geçiren filmler izlemeyi seviyorum. pek sık rastlanılmıyor tabii öylelerine... neyse.

love is strange, bir önceki listede olmayı hak eden, ama benim ancak aday listelerinde gördükten sonra ne kadar beğendiğimi hatırladığım için araya katmamı ahlaksızca bulduğum çok tatlı yumuşacık bir filmdi. rast gelirseniz mutlaka izleyin.


the disappearance of eleanor rigby, ne büyük bir hayal kırıklığı oldu... jessica chastain'i aday yaparlarsa bu filmle, çok ayıp ederler, bilsinler.


mommy de ödül sezonunda hakkında sık sık konuşulacaklardan. fakat ben ne yazık ki laurence anyways dışında xavier dolan'a pek sempati besleyemedim sanırım hala. bir mesafe var aramızda, aşmamız da öyle çok gerekmeyen açıkçası, yani onla uğraşana kadar arayıp soracağım bir sürü insan var... (ve delirir)


the fault in out stars aynı marley and me gibi sonu başından belli olsa da izlemeden duramadığım bir film oldu. en önemli sebebi ilk tanıdığımda sevdiğim ama sonra nedense sinirlerimin gerilmesine sebep olan, belki uzun boyu yüzünden, shailene woodley bakalım bu sefer bana kendini sevdirebilecek mi merakıyla oturdum başına. sonra ağla ağla, ertesi güne bir kurbağa olarak uyan filan. gerek yok böyle şeylere.


ağlamak dedim de, saving mr banks geldi aklıma. ne güzeldi... beğenmem sanıp da şaşırtanlardan. hem sinemada, hem sonra evde, bile bile ağlamak isimli şiirime hoşgeldiniz!