amriecan horror story: my roanoke nightmare



öncelikle şu ana kadar altıncı sezondan ser verip sır vermemeyi başardıkları için ryan murphy ve ekibini saygıyla selamlıyorum. selam!

my roanoke nightmare adını verdikleri (ryan murphy ve gwtneth paltrow'un sevgilisi olarak ismi daha bir anlam kazanan brad falchuk yazıyorlar) yeni sezon kuzey carolina'nın ormanlarında geçiyor. kuzey dediğime bakmayın oralar amerikanın bayağı güneyi, ırkçılığın da dorukta olduğu yerler. hikaye los angeles'ta başlıyor. aslında şöyle, hikayeyi kahramanlarının ağzından dinliyoruz, izlediğimiz ise bir çeşit canlandırma (yani ölmediklerini biliyoruz en azından, ama ben iki grubun bir noktada birleşeceklerini düşünüyorum, bunu da buraya böylece bırakmış olayım. yani bir noktada aynı konuyu irdelemekte oldukları için aktörler de nasiplerini alacak biraz sonra bahsedeceğim öfkeli kalabalıktan). flash tv gibi düşünün ama canlandıranlar sarah paulson, angela bassett ve cuba gooding jr. gibi isimler.






spoiler alert! birbirine çok aşık, birbirini çok seven, biri siyah diğeri beyaz çiftimiz, los angeles'ta bir akşam matt'in (andre holland, the nick) terfisini ve shelby'nin (lily rabe) hamileliğini kutlamaya çıktıkları sırada tamamen tesadüfi (gerçekten öyle mi acaba?) bir saldırıya uğrarlar. nefret suçu gibi, ama değil de. matt hastaneye kaldırılır ve çok geçmeden iyileşir, fakat ya yere düştüğü için ya da travmanın kendisinden, shelby bebeği kaybeder. matt ve shelby şehri bırakıp, matt'in anne ve kız kardeşinin de yaşadıkları kuzey carolina'a taşınmaya o gece karar verirler.

sarah paulson'ın canlandırdığı shelby evden daha ilk anda ürker fakat kocasına bir şey söylemez, çünkü kocası durumdan çok hoşnuttur, kendini derhal evinde hissetmiştir. fakat tabii daha ilk gecelerinden garip gürültüler duymaya başlarlar. bir gün shelby evde yalnızken yağmur başlar, doluya döner, dışarı çıkıp taneleri incelediğinde dolu değil diş yağdığını fark eden shelby kocasını derhal eve çağırır, tabii ki kocası geldiğinde dişlerden eser yoktur.

gerçek shelby eskiden bir rahibeydi ve sonra ruhunu şeytana teslim etmişti bkz. ahs asylum

korku gerilim teması işlenen yapımları izlerken beni en çok rahatsız eden faktörlerin başında o güne dek birbirini sevip güvenmiş iki insanın nedense diğerini bir türlü dinlememesi, birbirine inanmaması geliyor. ya kadın senin 10 yıllık karın, hiç yalan söylememiş bugüne kadar, sonra gelip diyo ki bugün gökyüzünden diş yağdı kocacığım, ne olur bana inan, sen napıyosun? ay yok canım senin gözlerin zaten miyop, ondandır karıcığım. ya bi git. yağmış işte, inanıcan.



matt'in mesleği ilaç pazarlama, o yüzden de sık sık seyahat etmesi gerekiyor, bu da demek oluyor ki shelby evde tek başına kalacak. shelby duruma memnun, birbirimizi biraz özlememiz lazımdı 'alone time'a ihtiyacım vardı benim de ne zamandır bu adam çok üstüme düşüyor diyor. sonra ne oluyor, lafları boğazına bir güzel diziliyor, çünkü bizimki gecenin bi vakt evin bahçesindeki i hot tub'a girmeye karar veriyor, neyseki en azından çıplak değil, şarap kadehi de hep yanı başında (alkolik damgası yerse ilerleyen bölümlerde şaşırmayalım) tam böyle rahatlıyor sırtını yaslayıp küvete ki bir el görüyoruz ağzını kapıyor ve boğmaya çalışıyor shelby'yi. sahne burada kesiliyor, polisi görüyoruz, kadına asla inanmıyor, hiçbir ipucu bulamadığını söylüyor koşa koşa eve dönen kocasına da. shelby'nin iddiası ise dönem kıyafetleri giymiş elleri meşaleli bir grup insanın onu boğmaya çalıştığı, zorla küvetten çıkarıp tartadıkları. imalar imalar üstüne yağıyor filan, koca yine bi inanmaz tavırlarda nedense polisten yana. sonra neyse aynı gecenin ilerleyen bir vakti evin kapısının önünde derisi yüzülmüş bir domuz buluyor da olaylara karısının gözünden bakmaya başlayabiliyor.

lee the görümce

peki napıyor? kız kardeşini yani shelby'nin görümcesini yardıma çağırıyor. yardım derken çocuk bakıcılığı gibi. canlandırmada angela bassett'ın, gerçeğinde ise adina porter'ın (true blood, the newsroom) canlandırdıkları görümce, gelinini kardeşine uygun bulmayan, eski bir polis. polisliği mazide bırakmasının sebebi de bir çatışmada yaralandıktan sonra verilen ağrı kesicilere bağımlılık geliştirmiş olması. bu durum ortaya çıkınca işten atılıyor ve hemen üstüne bir de kocası tarafından da terk edilmesin mi, durumu bayağı zor anlayacağınız haliyle de pek bir öfkeli. neyse, matt yine yollara düşüyor bu ikisini birlikte bırakıp ve yine daha ilk geceden olaylar karışıyor, shelby ve lee kendilerini bir sesin peşinde evin zemin katında buluyorlar; eski bir televizyonda bir vhs kaset dönmekte, bir adamın (dennis o'hare) el kamerasıyla çektiği görüntüler arasında en belirgin olanı domuz başlı bir başka adam. evinde içinde bulunduğu arazide çekilmiş olduğunu tahmin ediyoruz teybin. videoyu izlerlerken kapı üstlerine kilitleniyor, dışarı çıkabildiklerinde evin blair witch project'e döndüğünü görüyoruz, her yerde bir takım tahta adamcıklar asılı. bu esnada matt de olayları güvenlik kamerasından izliyor, kadınları arıyor fakat ikisinin de telefonları sessizde olduğundan kimse onu duymuyor. matt'in cep telefonunun ekranın gördükleri birkaç gün önce karısının gördüğünü iddia ettiği aynı eli meşaleli (maşalı) insanlar. polisin yine kimseye hayrı yok, çekirdek ailemiz meseleyle kendileri başa çıkmak zorunda.

bu noktada her şeye rağmen kocasının konuya yeterince duyarlı olmadığını düşünen shelby matt ve lee'yi geride bırakarak arabasına atlıyor, amacı fast food bulabileceği bir yerlere gitmek sanıyorum ama ne mümkün, çalan telefona cevap vermek için (arayan tabii ki matt) gözlerini bir an yoldan ayırdığı sırada karşısına american horror story, coven'daki kostümleriyle kathy bates çıkıveriyor.

bkz. kathy:



bizimki bu geleneksel kıyafetli kadını ezdiğini sanıyor ama kathy bana mısın demeden kalkıp ormana doğru yürümeye başlıyor, nedense onu hastaneye götürmek konusunda çok israrcı olan shelby de arkasından. canlandırmadan çıkıp lily rabe yani gerçek shelby'ye dönüyoruz bu esnada, sadece 10-15 metre ilerlemiş olmama rağmen bir anda ormanın içinde kayboldum diyor etrafı yine blair witch voodoo adamlarıyla çevrili. ilk bölüm burada sona eriyor...

gerilim dozunda, karanlıkta tek başım izlemem mesela, ama canlandırma olmasının altına sığınabildiklerinden belki, sarah paulson'ın peruğu canımı sıktı ilk andan. yoga öğretmeni olması ama sadece kendi kendine çalışması, bu kadar gerildiğini söylemesine rağmen evde rahat rahat tek başına kalması, kocasının sadece iki saatlik mesafede bir yere gitmişken neden evde değil de otelde konaklaması gerektiği gibi sorular dolaşıyor kafamda. ama öyle ya da böyle biliyorum başıma gelecekleri, sonuna kadar heyecanla bekleyeceğim, freakshow gibi hayal kırıklığı yaratmayağına ise kesin gözüyle bakıyorum. sizin favori sezonunuz hangisi bu arada?